İlk Türk kadın heykeltıraşı Sabiha Bengütaş
Başta Atatürk olmak üzere, İsmet İnönü, Abdülhak Hamid, Ahmet Haşim, Bedia Muvahhit gibi tarihte iz bırakan pekçok kişi onun parmaklarında yoğurduğu çamurla abideleşti.
1904 yılında İstanbul’da doğdu. Babası Şeyhülislam Ebülhayır Ahmet Efendi sülalesinden Kaymakam Ziya Bey, annesi ise Asime Hanım olan Sabiha Bengütaş, üç kardeşinin ortancası olarak dünyaya gelmişti.
ilköğrenimine Eyüp Sultan Reşadiye Numune Mektebi’nde başladı. Ancak babasının Şam’a tayin edilmesi nedeniyle eğitinine orada devam etti. Resim ve güzel sanatlar sevgisi o yılarda oluşmaya başlamıştı.
Babasının tekrar tayini ile İstanbul’a dönünce, aile Büyükada’da yaşamaya başladı. Sabiha Ziya, burada resimler yapmaya başladı. ilköğrenimini Köprülü Fuat Paşa Okulu’nda tamamladıktan sonra, lise eğitimini tamamlamadan 1919 yılında İnas Sanayi-i Nefise Mektebi yani bugünkü adıyla Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ne girdi. Sadece resim sınıfı vardı.
Sınıftaki tek kız öğrenci
Kendi kendisine antik bir büstü kopya eden Sabiha Bengütaş’ın bu yaptığını gören heykel öğretmeni İhsan Bey, kendisinin yaptığına başta inanmadı. Daha sonra ikna olunca “Sen, evin temelini yapmadan çatıya çıkmışsın” diyerek takdirlerini bildirdi; onu yüreklendirdi. Onu destekleyip okulun heykel bölümüne ilk kız öğrenci olarak alınmasına yardımcı oldu. Böylece, Sanayi-i Nefise Mektebi’nin Resim Şubesi’nde bir yıl çalıştıktan sonra bölüm değiştirerek, Heykel Şubesi’ndeki 3 erkek öğrenci arasına ilk kız öğrenci olarak katıldı.
Sabiha Ziya’nın heykeltıraşlık tutkusu öylesine coşkulu ve güçlüydü ki, bütün gücüyle çalışarak bu mesleğin sırlarını öğrendi. Sadece Türkiye’de değil, yurt dışında ilk Türk kadın heykeltıraşı olarak tanındı. Sabiha Hanım Sanayi-i Nefise mensupları arasında açılan sınavda birinci olarak yurt dışına gitme hakkını da kazandı. Roma Güzel Sanatlar Akademisi’nde Prof. Luppi atölyesinde ihtisas yaptı. İtalya’daki çalışmaları mesleğinde olgunlaşmasını sağladı. Daha sonra Taksim Meydanı’ndaki Atatürk abidesini yapan ünlü İtalyan heykeltıraşı Canonica’nın asistanlığını yapan Sabiha Hanım, onunla birlikte İtalya’ya giderek 18 ay atölyesinde çalıştı. Yurda döndükten sonra yoğun bir çalışma içerisine girdi. Sabiha Hanım’a Avrupa yolu 1933’de yeniden açıldı. O sıralarda Abdülhak Hâmid’in torunu diplomat, Şakir Emin Bengütaş’la evlenmişti. Bir diplomat eşi olarak değişik ülkelerde bulunan Sabiha Bengütaş, yabancı ülkelerde de meslek çalışmalarını sürdürdü.
Kadın olduğu için haksızlığa uğradı
Bengütaş, 1925 yılında katıldığı üç yarışmanın yanı sıra Sanayi-i Nefise Mektebi heykeltıraşlık öğrencileri arasında Avrupa’ya gönderilecek öğrencinin belirlenmesi için yapılan sınavda da birinci oldu ancak kadın olması nedeniyle onun yerine ikinci olan Ratip Aşir Acudoğu gönderildi. Bengütaş, 1926 yılında da Taksim Abide Komisyonu tarafından Taksim Meydanı’na Gazi Mustafa Kemal Paşa namına dikilecek heykelin heykeltıraşı Canonica’nın yanına gönderilecek sanatçının belirlenmesi için yapılan sınavda birinci oldu. Osman Nuri Ergin arşivinde yer alan 21 Mart 1927 tarihli, Canonica’ya ithafen Fransızca olarak yazılan mektupta Sabiha Bengütaş’ın birinci, Hadi Bara’nın da ikinci olduğu fakat Bengütaş’ın 22 yaşında genç bir kız olması nedeniyle evlenme ihtimalinin olabileceği belirtilmişti. Başarabileceğinden kuşku duyulan Bengütaş, yine kadın olduğu için yurt dışına gönderilmek istenmemiş fakat Atatürk’ün kadın hakları konusundaki fikrini en çok benimseyenlerin başında gelen dönemin Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati araya girerek sanatçının İtalya’ya, Pietro Canonica’nın yanına gönderilmesinin olanak sağladı.
“Gördüğümü yapmaya taraftarım“
Geleneksel Galatasaray sergisine 1925 yılında katılan ilk kadın sanatçılardan biri olan Bengütaş, 1938 yılında Atatürk ve İnönü için açılan heykel yarışmasında birincilik aldı. Atatürk heykeli Çankaya Köşkü’nün bahçesinde, İnönü heykeli ise; Mudanya’da bulunmaktadır. Uzun yıllar çalışmasını sürdüren Bengütaş, 1992 yılında hayata veda etti.
Daha detaylı bilgi için Sabiha Ziya Bengütaş web sitesi: www.sabihabengutas.com
“Gördüğümü yapmaya taraftarım. Hem de en sade şekilde. Gördüğümü yaparken, tabiati kopya etmiyorum, şahsi görüşümü de ilave ediyorum. Tabiati harikulade severim. Daha çok peyzaj üzerinde duruyorum. Çünkü heykelde tabiati ifade etme imkanı yok. Bu itibarla tabiat hevesimi resimden alıyorum.
Mizaç itibarı ile ne klasik ne de modernim. Esasen üslûp mevzubahs olamaz. Aranılan şey, sanat kıymetlerinin mevcut olup olmamasıdır. (…) En modern tanınmış büyük sanatkârlar da uzun zamanlar klâsik çalışmış kimselerdir. “Mektep” teşkil edebilmiş ne kadar sanatkâr varsa, o kadar da nazariye vardır. Fakat hepsinde temel ve esas, duygu ve samimiyet değil midir ? Yukarıda da saydığım sebeplerden dolayı, çok tetkik etmek, fakat taklit etmemek taraftarıyım. Sanat, her şeyden evvel, şahsi olmalıdır. “
(Sabiha Bengütaş)