Babasının Kızı: Name Ekin
Kocaman motosikletlerin üzerinde bütün zarifliğiyle erkeklere meydan okuyor. Pist şampiyonasına katılan ve kürsüye çıkan ilk kadın motosiklet yarışçısı. Yurt dışındaki pistlerde bir kadın motosiklet pilotu olarak Türkiye’yi temsil etmeyi kafasına koymuş. 34 yaşında, boyunca iki çocuğu var ama görseniz üniversite öğrencisi zannedersiniz. Aynı zamanda Türkiye’nin rekortmenler kralı Namık Ekin’in kızı. Birçok branşta uluslararası eğitmen, Namık Ekin Spor Center’ın koordinasyonunu yapıyor. Ben de Name Ekin ile beraber kısa bir motosiklet turu yapıp, motorların gölgesinde röportaj yapmak istiyordum uzun zamandır. Sözleştik ve motosikletlerimizle buluştuk sonunda…
RÖPORTAJ: Figen Onur
Motor kullanmaya ne zaman başladınız?
Babam kendi binmez ama motorcu arkadaşları vardı. Hep beğenirdim ama hiç kendim binecekmiş gibi düşünmemiştim. Bir gün, Bakırköy’de bir yangın çıkmıştı. Bir tane orta yaşlı kadın gördüm, uzun etekli saçları kır. 125 cc’lik bir motocross’un üzerinde bir aşağı bir yukarı gidiyor. Ben yangını bırakıp kadını seyrettim. Demek kadınlar da biniyor, dedim. Çok etkilenmiştim.
Kaç yaşındaydınız?
13 yaşındaydım. Ve ben bu işi yapacağım dedim. Babamın arkadaşlarının motorunun üzerine çıkar otururdum önceleri. Bana da öğretin dedim. Öğrettiler. Ondan sonra onların motorunu kaçırıp gizlice biniyordum. Lise yıllarında yani. Çok da devirdim. Hani yaramaz çocuk vardır ya, bela. Aynı öyleydim. Babamın akadaşları geldiğinde “Aman Name var, motorun üzerinde anahtar bırakmayalım” diyorlardı.
Kendi motorunuzu ne zaman aldınız?
Önce hep arkadaşlarımın motorunu kullandım. Bu arada evlendim. Boşanınca ilk iş kendime motosiklet aldım. Çok içimde kalmıştı. İlk 2003 yılında kendi motorum oldu ama o yıla kadar başkalarının motorunda epey kilometrem var. Hasarlarım ve kazalarım da çok yani.
Profesyonel eğitim aldınız mı?
Aldım tabii. Daha önce hep başkalarının motorunu kullanıyordum, düşe kalka pratik yaptım ama motorumu almadan hemen önce ileri sürüş teknikleri almaya başladım. Ehliyet için de eğitim aldım. BMW Rider Akademi’ye gittim. Orası inanılmaz güzel eğitim veriyor. Birinci, ikinci ve üçüncü kademe hepsini aldım. Eğitim saatleri dışında da kukaları darlaştırıp kendimiz eğitime devam ediyorduk. Ama asıl çok yol yaptım, onun faydası büyük. Canım sıkılıyordu, gece çıkıp Ankara’ya gidip dönüyordum. Çocuklardan dolayı dönüyorum sabah okul var diye. İzmir’e veya Bodrum’a gidip dönüyordum.
Daha uzun yol yaptınız mı?
Evet, çocuklar babasıyla tatildeyken Yunanistan üzerinden İtalya’ya geçip sonra tekrar Yunanistan’a dönerek kıyı şeridinden Kos’a oradan Bodrum’a, Bodrum’dan da Kütahya’ya geçmiştim. En uzun turumdu, tek başıma yapmıştım. Çok güzeldi bir sürü de macera yaşamıştım.
Hayal etmesi bile güzel. Neler oldu?
Bütün param çalındı. Kilisede rahibeler baktı bana. O zaman çok korkmuştum ama şimdi düşündükçe “Çok güzel bir yolculuktu ve çok güzel anılarım var” diyorum.
Peki yarışlara ne zaman başladınız?
Touring motorum vardı, 2004’ün sonunda onu sattım. 2005 başında ilk rasing motorumu aldım. Hemen pistte antremanlara başladım. Yani 1,5 ay sonra yarışlara başladım. Biraz bilinçsizce girdim galiba. Ama pistte antreman yaparken sporculuğumun yardımını da gördüm. Denge ve çeviklik çok önemli.
Bir kadın motosiklet sürücüsü olarak yarışlarda nasıl tepki aldınız?
İlk başlarda sıkıntı yaşadım. Yarışmadan önce çok olumsuz konuşanlar oldu tabii. “Sen yapamazsın, Racing’e mi bineceksin, erkeklerle mi yarışacaksın?” dediler. Kadın kategorisi yoktu erkeklerle yarışmak zorunda kalmıştım. Herkes köstek oldu. İnat yaptım ama ilk girdiğim yarışta beni elediler. Oradan İzmir’deki yarışa gittim. Çok heyecanlıydım start verildiğinde öyle kasmışım ki kendimi bir türlü gaz veremiyorum. En son kalkan ben oldum. Baktım geçiyorum, iyi gidiyor. Bana moral verdi ve o gün ikinci oldum. Ben bile beklemiyordum. Herkes şaşırdı tabii. 2005 Türkiye Pist Şampiyonası C grubunda katıldığım ilk yarışta ikinci olarak kürsüye çıktım. Pist şampiyonasına katılan ve kürsüye çıkan ilk kadın motosiklet yarışçısı oldum.
Şimdi kadın yarışçı sayısı arttı tabii.
Evet, ben Türkiye’nin ilk yarışan kadın motosiklet sürücüsüyüm pistte. Bu unvanı bana verdiler. Benden sonra yarışanlar oldu ama dereceye giremediler.
Uzun yol yapmayı seviyorsunuz değil mi?
Evet çok keyif alıyorum. İstanbul içinde motosiklet kullanmak artık hiç zevk vermiyor. Yarışmadan önce ve uzun yol yapmadan önce şehirde çok motosiklet kullanıyordum. Aralardan girip kaçıyorum. Ama çok da kazam var tabii, sinek gibi yapışıyordum zaman zaman. Sonra kalkıp devam ediyordum tabii. Ama şimdi arabaların arasında geçecek yer bile kalmadı. Buraya gelirken trafikte çok zorlandım. Aynaları kapasalar bile geçilmiyor, arabalar artık dip dibe. Uzun yol da artık eskisi kadar çok keyif vermiyor, hız limiti şehirlerarasında da zorluyor. Limit 79 kilometre, diyorum ki “İn motorun yanında koş”. Hava sıcakken daha kötü oluyor. Güvenlik için sıkı giyindiğimizden dur kalklarda ve düşük hızda sıcaktan patlıyorum. O nedenle hız tutkumu pistte alıyorum.
Kadın motosikletçi sayısı da giderek arttı. Size danışanlar oluyor mu?
Genç kızlar çok hevesli. İçimden “yap tabii” demek geliyor, ne kadar erken başlansa o kadar iyi. Ama bilinçli olarak başlanmalı motosiklet kullanmaya. Eğitim çok önemli özellikle bunun altını çizmek istiyorum. Eskiden kadın motorcu çok azdı. Biri bizi bir yerde gördüğü zaman internette forumlara yazıyordu. Şimdi çok var. Yarışlara meraklı da çok var. Benim çok yakın arkadaşım bir arkadaşım Bengü de direkt pistte yarışmaya hazırlanıyor. Bütün eğitimlere katılıyor.
Sürücülerin kadın motorculara yaklaşımı nasıl?
Eskiden sıkıştırmak isteyen olurdu, üzerimize sürerek korkutmak isteyen olurdu. Ama sanırım hem işin ciddiyetini anladılar. Hem de artık hemen hemen herkesin bir yakını motosiklet kullanıyor. O nedenle bazen trafikte geçmem için yol veriyorlar, valla inip öpesim geliyor. Bir de kadın sürücüler daha temkinli. Erkekler motosiklete başlar başlamaz büyük motorlara binmek istiyor ama kadınlar küçük hacimli motorlardan başlayıp, tecrübe kazandıkça daha büyük motora geçiyorlar. Doğrusu da bu zaten.
Sponsor gerekiyor tabii?
Sponsor bulmak çok zor, bulanlar nasıl buluyor merak ediyorum. Kadınlara hitap eden markalara dosya gönderdim, hiçbirinden ses çıkmadı. Sanırım çok haber çıkan bir branş olmadığı için pek rağbet etmiyorlar. Bir Kenan Sofuoğlu olmak lazım ki sponsor bulabilelim. Ama o da yurt dışı yarışına ilk çıkışında sponsor bulamamıştı. Kendi çabalarıyla bir yerlere geldi. Yani illa sporcular kendi adına çabalayıp isim yapsınlar ondan sonra sponsor olalım diyorlar. Parmağımı sakatladığım yıl yarıştan önce çok iyi bir sponsor bulmuştuk. Ama kadınlara yönelik değildi. Enteresan olan, erkek giyim firmasıydı. Takdir ettim onları. Ama yarış iptal olunca o da iptal oldu.
Adım doğduğumda Namık’mış!
Diğer sporlarda da dereceleriniz var. Yapmadığınız spor da kalmamış diyebilir miyiz?
Vücut geliştirme fitness Türkiye şampiyonuyum, Judo’da Türkiye şampiyonu oldum. Akrobatik jimnastik de aynen. Arada bir gösterilere de çağırıyorlar. Judo, karate, jimnastik, fitness, aerobik, body building, step, dans, aletli egzersiz, modern dans kategorilerinde eğitmenliğim var. Paraşütle atlama, yüzme, kayak, dalış, snowboard, skateboard, roller blade, aikido, Thai box, akrobatik jimnastik de ilgi alanıma giriyor. Babamdan dolayı küçük yaşlardan itibaren dalış yapıyorum. 12-13 yaşındaydım.
Havuzda yedek regülatörüyle çimlenmeyle başladık ablamla ikimiz. Çok hoşumuza gitmişti. Ablam daha fazla merak sardı, ikimiz gitmeye başladık. Abla kardeş dalıyorduk. Ama benim için çok zevkli bir şey değil. Çünkü babamın bütün rekor denemelerinde o suyun altında saatlerce kalıyordu, ona bir şey olacak diye düşünürdüm. Bana suyun altı hep endişeli bekleyişi hatırlatıyor. Mesela babam Karadeniz’den girip Sarayburnu’ndan çıkmıştı, suyun altından. Boğaz Köprüsü’nün altından geçmişti boydan boya. Ben artık köprüden ne zaman geçsem çevrenin güzel manzarasını göremiyorum. Hep babamın çektiği zorluklar aklıma geliyor.
Siz hep böyle evin afacanı mıydınız?
Evet. Çocukluğumdan beri böyleydim. Ablam çok ağırdır, hanım hanımcıktır, süslüdür. Jimnastik ve baleyi daha çok sever. Ben judo, karete yapayım, atlayıp zıplayayım. Babam hep erkek çocuk istemiş. Beni de erkek bekliyormuş zaten. Adımı da Namık koymuşlar. Kız doğunca sinirlenmiş, “Yok Namık olacak ismi” demiş. Ablamın ismi Melek, annemin ismini koymuşlar. Babamınki de Namık benimki de. Yani Namık ve Melek devam edecek diye düşünmüşler. Ben bir ay kadar öyle kalmışım. Sonra nüfus kağıdı çıkarılırken halam girmiş devreye. “Bu kızın ileride erkek arkadaşları olacak, evlenecek. Namık mı diyecekler? Bu kıza yazık değil mi?” demiş. Namık’ın NA’sı ve Melek’in ME’sini birleştirmişler ismim böylece Name olmuş. Kurtarmışım, halam sayesinde. Ama ben hep Namık gibi hareket etmişimdir. Erkek Fatma yani.
Babanızı çok seviyorsunuz sanırım…
Evet. Ama özellikle sporcu yönünü çok seviyorum. Konumuz spor olduğu için babamdan çok bahsettim. O nedenle hep ikide bir “babam babam” diyorum. Zaten annem ve babam judo yaparken tanışmışlar, o da normal değil. O yıllarda kaç kişi gidip judo yapıyordu ki.
Ayrılıklarına kızdınız mı?
Kızmadım ama annem yalnız kaldı diye üzüldüm. Benim küçüklüğümde örnek evlilikti. Hep elele, kolkola. Bütün anne babalar öyle sanıyordum. Sonra bir anda ne oldu bilmiyorum orayı ben de kaçırdım. Aynı işi yapıyorlardı, 24 saat birlikteydiler. Onun da etkisi vardır herhalde.
Çocuklarınız da sporcu oldu doğal olarak…
Evet onlar da küçük yaşlardan itibaren spor salonuna gelmeye başladılar. Oğlum 14, kızım 13 yaşında. Judo, karate, aikido, hepsini yapıyorlar. Spor ve motor onlara çok normal geliyor. Beni normal görüyorlar, yapmayanlara hayret ediyorlar. Ben de babam için aynı şeyleri düşünürdüm. Benim babam dalıyor, karate, judo yapıyor… Öbür babalara bakardım takım elbiseli bana garip gelirdi. Oğlum şimdi basketbola da başladı. Ama illa motosiklet kullanalım diye bir merakları yok. Çünkü ben motosiklet kullandığım için bu onlara çok normal bir şeymiş gibi geliyor. İleride kullanmak isterlerse önce iyi bir eğitim almalarını sağlarım.
( 12.06.2011 tarihli Posta Gazetesinin eki Pazar Postası’nda yayınlanmıştır. )