ÖzelRöportaj

Gençler aslında bizim bildiğimiz gibi değil…

Gerçekten gençler bildiğimiz gibi değilmiş. Sanki iki dünya arasında sıkışıp kalmış gibiler....

Ropörtaj: Figen Onur

Bir tarafta çocukluğun getirdiği sorumsuzluk ve aile himayesi, öteki tarafta yetişkin olma sancısı Aslında bütün gençler bu kadar uç noktalarda değil, ama sonuçta hepsi büyüme sancısını bir şekilde yaşıyor. Yazar Jale Sancak gençlerle konuşarak bir söyleşi kitabı hazırlamış. Kitabın adı: Burada Mutlu Değilim “Gençler Bildiğiniz Gibi Değil”. Farklı kesimlerden çok farklı aile yapısı olan 12 gencin hikayesini aktarmış kitabında. Bazıları gerçekten tokat etkisi yaratıyor, okurken insanı sersemletiyor. Jale Sancak ile kitap üzerine de biz bir söyleşi yaptık. 

 Bu kitabı neden yazdınız?

Ben gençlerle çok fazla vakit geçiriyorum. Oğlum var, onun arkadaşları geliyor. Oturup konuşuyoruz zaman zaman, dertleşiyoruz. Yani gençlerle iletişim kurmakta zorluk çekmiyorum. O nedenle de istedim ki aslında gençlere söz hakkı verilmeyen bir ortamda biraz da gençler kendilerini anlatsınlar. Genç olmanın nasıl olduğunu, onlar nasıl hissediyorlar, bunu nasıl yaşıyorlar, sorunları nedir, dünyaya nasıl bakıyorlar, hayat algıları nedir, idealleri var mı yoksa neden yok, politik düşüncelere çok fazla değinmesek de kitapta cinsellikle ilgili düşünceleri, bunları konuşmak istedim onlarla. Benden kimse böyle bir kitabı yazmamı talep etmedi ama bazı sözleri paylaşmak ve bazı konuları tartışmaya açmak istedim. Çünkü ben gençliğe çok inanıyorum. 

Kitaptaki gençler ve hikayeleri biraz uç noktalarda… 

Ben özellikle onu istedim. Zaman zaman gazetelerde genel söyleşiler yapılıyor benim sorduğum sorular da soruluyor ama “Gençler Bildiğiniz Gibi Değil” diye de bir alt başlık yaptım. Aslında gençlerin ve yaşadıklarının bildiğimiz gibi olmadığını anlatmak için de uç olanları seçtim. 

Beni hepsinden çok Nesra etkiledi. İyi ve varlıklı bir ailesi var ama neden hayatını böyle yaşamayı seçmiş?

Evet onun durumu farklı. Biz onun gerçek ismini kullanmadık, istemedi. Aslında bir diplomatın kızı. Nesra’nın orada çok açıkça söylemediği ama kimi yerlerde değindiği bir ensest meselesi var. Çünkü kitabı okuyanlar da görecekler bir yerde diyor ki “Ensestin olmadığı bir dünyada yaşamak istiyorum”. Bunu ancak ensesti yaşamış biri söyler. Yani insani olarak hepimiz bunu zaman zaman söyleriz ama hiçbir şekilde konusu açılmamışken kimse kolay kolay ensest konusuna değinmez. Ağabeyiyle çok fırtınalı bir ilişkisi var. “Beni çok döverdi, çok eziyet ederdi ama yurt dışına gidip döndükten sonra aslında onu çok sevdiğimi anladım” diyor. Bir sürü şeyi açıkça söyledi ama nedense bu konuyu üstü kapalı geçti. Tabii ki olmayabilir. Bir de iyi aile kızı, diplomat kızı diyoruz ama bir çocuğun, bir genç kızın mutlu olmasına yetmiyor ki. 

Acaba Nesra ve onun gibi çocuklara her şey verilmiş de sevgi mi eksik kalmış? 

Evet bu da olabilir. Yurt dışında yaşıyor, yurt dışında okuyor. Ne istese alınıyor ve yapılıyor. Belki de o erginlik döneminde yani sapmaların yaşandığı dönemde bir müdahale yok. Yani bir iletişim yok belki de. Uyuşturucu içiyor gizlice ve aile bunu fark etmiyor. Ya çok iyi gizledi ya da aile çok ilgisizdi fark etmedi.

  Genelde her şeyi hemen elde etmeye alışmış gençler daha kolay yollarını kaybediyor diyebilir miyiz?

Ekonomik olanakların çok fazlalığı ama diğer taraftan başka şeylerin eksikliği gençlerin kötü yola sapmalarını kolaylaştırabiliyor. Ama ben gençlerin uyuşturucu kullanmasıyla ilgili şunu düşünüyorum; bir yere ait olma, bir dünyaya ait olma duygusu. Bazı eğilimler vardır, genetik faktörler vardır ama en çok ait olamamamın yarattığı boşluk olarak düşünüyorum. 

Yani gençler de bir şeyin parçası olmak istiyorlar.

Tabii ki, uzmanlar bunun ergenlik döneminde çok baskın olduğunu söylüyor. Kendisini her şeyden dışlanmış hissettiğini, hiçbir yere yakışmadığını düşünüyor. Kendini çirkin, yetersiz, akılsız hissedebiliyor. Ben de buna benzer şeylere tanık oldum çünkü oğlum da ergenlik dönemindeyken bazı sorunlar oluyordu ve bunlar hep söylenen şeylerdi. Haklı veya haksız sürekli eleştiriyoruz ya “Bunu yap, bunu yapma”. 

Sürekli eleştiri isyankar mı yapıyor? 

O çok fırtınalı bir dönem. Ben kendi gençliğimden hatırlıyorum. Bu söyleşileri yaparken hep geriye dönüp kendime de baktım. Mesela ben o yıllarda önce hippiydim. Çünkü bizim dönemimizde o vardı ve muhteşem bir karşı çıkma meselesiydi. Hindistan’a gitmeye kalkışmıştım. Otostopla gidecektim hatta bunun için Sultanahmet’ten yola çıkmaya karar verdim. Sonuçta gitmedim ama en azından bunu yapmaya kalkıştım. 

Ebeveynler çocuklarının ergenlik dönemini geçirirken kendi yaşadıklarını unutuyorlar mı?

Ben kendi adıma bunu unutmamaya çalıştım. Mesela oğlum Egemen küpe taktı, punkçı oldu, başka bir şeyler oldu ama ben de o dönemdeyken hippiydim, herkesin giyindiği gibi giyinmiyordum, belki 1 ay yıkanmamaya kalkışıyordum. Ama bu yaşanacak ve kaçınılmaz bir şey. Ben hiç unutmamaya çalıştım, ama sanırım unutanlar çok. 

Kitap yayınlandıktan sonra nasıl tepkiler geldi?

Yakın çevremden okuyanlar çok sevdiklerini söylediler. Beğendiklerini ve iyi ki böyle bir çalışma yaptığımı söylediler. Ben de bu tür yorumlara çok mutlu oluyorum tabii ki. Olumlu eleştiriler geldi ama bazı söyleşiler için de “Biz sarsıldık, bizi gerçekten rahatsız etti ve etkilendik” diyenler de oldu. Özellikle acı hikayeler bölümünde. 

Gençlerden “Ben de buna benzer şeyler yaşadım” şeklinde bir yaklaşım oldu mu?

Aslında biz toplum olarak o kadar açık olamıyoruz. Ben şöyle şeyler yaşadım, ben olsaydım şöyle yapardım diyemiyor çoğunluk. Söylemekten çekiniyoruz, korkuyoruz, yanlış anlaşılmak istemiyoruz. Yani kendi içimizde yaşıyoruz. 

Peki bu söyleşileri yaparken nasıl bir seçim yaptınız? 

Valla sokakta gözüme kestirdiğim ve hiç tanımadığım gençlere gidip projemden bahsettim ve hiçbiri de beni geri çevirmedi. “Bir kitap hazırlıyorum benimle söyleşi yapar mısın?” dedim. Biri sokakta seyyar satıcılık yapıyordu, biri gazete satıyordu, birini vapurda gördüm. Yani bir adım atıp çağrıda bulunduğunuzda geliyorlar. Kitapta her kesimden biri olsun istedim. Politik, apolitik, zengin, yoksul, mutaassıp, uyuşturucu bağımlısı gibi. 

Peki oğlunuzla söyleşiniz nasıldı?

Aslında çok eğlenceli bir söyleşi olacağını düşünmüştüm ama beni çok şaşırttı. Çok ciddi bir söyleşi oldu. 

Çalışma ne kadar sürdü? 

Kendimi çok sınırlamadım. Söyleşilerin yapılması çok hızlı olamadı. İkibuçuk yıl sürdü. 20 kişiyle konuştum ama okuyucular çok sıkılmasın, daha etkili olsun diye 12 tanesini kullandım.

KİTAPTAN GENÇLERIN HİKAYELERİ


Nesra Güvercingil (22 yaşında, sokakta giysi satıyor)

Yüze yakın faça var kolunda. Çok iyi bir ailenin kızı, babası diplomat. Yurt dışında yaşamış okumuş. Ne istese alınmış ne istese yapılmış. Ama o çok küçük yaşlarda uyuşturucuya alışmış, ailesi durumu uzun bir süre fark etmemiş. 14 yaşında tecavüze uğramış. Evden çok kez kaçmış, ailesi bulup rehabilitasyon merkezine yatırmış, o yine kaçmış. Birçok kez intihara kalkışmış, defalarca tecavüze uğramış. Ama geleceğe ait düşleri hala var: Şiir yazmak, sanatçı olmak ve para kazanıp başkalarına yardım etmek

Yunus Uçar (19 yaşında, garson) 

İstanbul’a göç eden Şırnaklı bir ailenin çocuğu. Hiç okula gitmemiş, ama okumayı çok istemiş. 8 yaşından beri çalışıyor. Takım elbise giyip kravat takmayı seviyor. Şu anda aldığı parayla evli ablasına da yardım ediyor. Barlara eğlence yerlerine gitmeyi, içki içmeyi sevmiyor. Çocukluğunu ve gençliğini yaşayamadan büyümek zorunda kalmış. Ama ayakları yere sağlam basıyor: “Bir evim ve iş yerim olmadan evlenmem” diyor. İçinde kalan arzusu ise piyano çalmayı öğrenmek.

Can Ali Kaya (23 yaşında, öğrenci) 

Çocukken o kadar yaramazmış ki hem anaokulundan hem de ilkokuldan kovulmuş. Ama şimdi hem okuyor, hem para kazanıyor. Lüks yerlerde gezmeyi ve gece hayatını seviyor, çok kız arkadaşı var, marka giyinmeyi seviyor. Onun için hayatın anlamı eğlenmek.

Selma Saz (23 yaşında, aksesuar takipçisi) 

Kısacık hayatında başına gelmedik kalmamış. Evlenmiş, boşanmış bir çocuğu var. Kocası küçükken babası tarafından cinsel tacize uğramış, kendi çocuğunu bir gün babasının kucağında görünce öldürmüş. Şimdi hapiste. 

Recep İnan (18 Yaşında, öğrenci)

8 çocuklu fakir bir ailenin çocuğu. Okumak istiyor, yaşadığı çevre kötü olduğu için kötü yola sapmaktan korkuyor ve yetiştirme yurduna sığınıyor. Böylece çok küçük yaşlarda başladığı serseri hayatından kurtuluyor. 

Sefa Kale (21 yaşında, öğrenci) 


Köy kökenli memur bir ailenin çocuğu. Kuşak çatışması ve fikir ayrılığı nedeniyle ailesiyle görüşmüyor. Solculuğu bir kurtuluş olarak görüyor ve aktif olarak politik hareketlere katılıyor.


( 30.10.2011 tarihli Pazar Postası’ndan alınmıştır. )